Değişim ve gelişim ancak kadının değer bulduğu toplumlarda hız kazanır ve gerçekleşir. Kadın aynı zamanda çok iyi bir yönlendiricidir. Hayal gücü ketlenmediğinde yapamayacağı şey yoktur.
Kadın yoktan var eden, ailesini saran, diri tutan ve koruyandır. Fedakarlık, zoru başarma, direnme, değer bilme onun kişiliğinin öncül özellikleridir. Kadın insan olarak başlı başına bir değerdir.
Ancak gelişimini sürdüren toplumlarda kadın her ne kadar anne ve eş olarak görülmenin ötesine geçemese de ülkelerin geleceğindeki görev ve sorumlulukları üstlenme becerileri göz ardı edilmemelidir.
Peki 21. Yüzyılın Türkiye’sinde durum nedir?
Yürütülen yanlış politikalar bugünün Türkiye’sinde tüm alanlarda cinsiyet üzerinden yapılan iş bölümü, kadın ve erkek cinsiyetler arasındaki ayrımcılığı arttırmak hatta güçlendirmektedir ki bu ayrımcılık eğitimden başlayarak, çalışma yaşamında, sağlıkta hatta adalette ciddi boyutlara ulaşmıştır. Eşitsizlik ve ayrımcılık aynı zamanda demokratikleşme ve kalkınmamızın da önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır.
Son onlu yıllarda Türkiye’de kapitalist üretim biçimi ve ortaçağ anlayışı ile kadını eve kapama, erkeğe bağlı kılma, erkeği de kadın sömürüsünün özel aracı olarak kullanma politikaları sonunda kadınların toplumsal hayatta, üretimde , siyasette var olma oranındaki azalmayı; buna karşılık maruz kaldığı aile içi şiddet, kadın cinayetlerindeki artışı görmemek mümkün mü? Çalışan kadınları işgücündeki yüzdeleri, nitelik ve maaş olarak incelediğimizde karşımıza çıkan tablo ise hiç iç açıcı değildir.
Evinde ya da dışarıda çalışan kadın emekçidir ve bu sınıfın dışında tutulması da sınıf mücadelesini engeller. Kadını iş ortamında ele aldığımızda onu yoracak birçok problemle karşı karşıya geliriz.
Nedir bunlar?
- İşi ve günlük yaşamı arasında kurmak zorunda kaldıkları denge,
- Eşit işe eşit ücret,
- Çocuk ve kariyeri birlikte götürme,
- İş yerinde karşılaştığı psikolojik şiddet,
- Taciz
Bütün bu olumsuzluklara karşın kadınlar hem ev hem de ülke ekonomisine büyük katkı sağlamakta ancak bunu yaparken de yararlı olduklarını kanıtlamak zorunda kalacakları birçok engelle karşılaşmaktadır.
- Erkek egemen toplumlarda görüldüğü gibi, zekaları ve başarıları sınanmakta ve erkeklere sağlanan haksız avantajlar da cinsiyet eşitsizliğini desteklemektedir.
- Çalışan kadınların çoğunlukla sağlık, eğitim, kamusal alanlarda ya da erkekler tarafından tercih edilmeyen düşük ücretli yerlerde yoğunlaşmakta, gelişim sektöründe ise kısıtlandıkları görülmektedir.
- Erkekler tarafından savunmasız var sayılan kadın bir de yetersizmiş gibi gösterilerek, psikolojik şiddet uygulanarak taciz edilmekle kalmayıp cinsel tacize de uğrayabilmekte, çoğu zaman da işten çıkarılma korkusuyla sessiz kalmayı ya da işten ayrılmayı tercih etmektedir.
Çalışan Kadının Beklentileri;
- Eşit işe, eşit ücret. Pek çok işyerinde çalışanlar birbirleriyle ilgili kazançları bilmezler. Oysa bu sessiz suçtur. Kimse kimseyi şikayet edemez ve döngü sürer gider. Kadın söz konusu olunca da çoğu işveren kadının evlenip çocuk sahibi olduktan sonra işi bırakacağını düşünür ve bu doğrultuda bir sistem oluşturur. Bu kimi zaman kadının da tercihi olabilir. Kadın evine daha çok zaman ayırabilme düşüncesiyle daha az zorlayan bir işi seçebilir ki bunun karşılığı daha düşük ücret demektir. Aile sorumluluğu ve anneliklerinin yanı sıra evli kadınların iş yerinde geç saatlere kadar kalamamaları ve iş yerlerinde kreşlerin bulunmayışı kadının kariyerinde de bir engeldir.
Doğru yönetim, doğru sistem, doğru politikalar bu ayrımcılığa yer vermez.
- Büyük kentlerde toplu taşımanın yetersizliği, iş yerleri ve evleri arasındaki mesafelerin uzaklığı, toplu taşıma araçlarında karşılaştıkları tacizler de ayrı bir sorundur. Yerel yönetimlerin de bu konuda yetersizlikleri tartışılmalıdır. Kadınların eşitlik ve hak mücadelesinin yüzyıllardır sürdüğü bir dünyada Mustafa Kemal Atatürk ve kurduğu cumhuriyet sayesinde pek çok ülkeden önce haklarını kazanmış , eğitim olanaklarından yararlanarak öğretmenlik mesleğini gururla yapmış ve yüzlerce gence eli değmiş bir Türk kadını olmanın gururunu yaşarken; bugün bu hakların tek tek elimizden alınmasına karşı mücadeleye azimli olduğumu da ifade etmek istiyor, Türk kadınlarına da buradan sesleniyorum!
Değerli Kadınlarımız, biz güçlendiğimizde dünya güçlenecektir. Biz güçlendiğimizde, biz sahiplendiğimizde Türkiye güçlenecektir. Bunun içindir ki;
- Önce zorluklarla yüzleşmeyi,
- Kendimize güvenmeyi,
- Yalnız ülkemizdeki değil; dünyadaki gelişimleri izlemeyi,
- Eğitim hakkımızı sonuna dek kullanmayı,
- İş ve özel yaşamımız arasında denge kurmayı ,
- Daha da önemlisi Cumhuriyet’in ve Atatürk devrimlerinin Türk kadınına kazandırdığı haklardan sonuna dek yaralanmayı ve korumayı bilmeli,
- Kız çocuklarımıza küçük yaşlardan itibaren haklarını, erkek çocuklarımıza da yalnız annelerine değil, tüm kadınlara saygı duymaları gerektiğini çok iyi öğretmeliyiz.
- Türk kadını erkeği ile eşit olup; ülkenin geleceğini şekillendirmede siyasi, ekonomik, kamusal tüm alanlarda fark ve gücünü gösterecek özelliklere sahiptir.8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde ülkemizin geleceğindeki görevlerimizin bilinci ve kararlılığı ile tüm kadınlarımızı saygıyla selamlarım.
Ayşe Nilgün METİNGÜ
Türk Kadın Hareketi Yönetim Kurulu Üyesi